SON DAKİKA
Hava Durumu

#Sağlık

gundemyeni - Sağlık haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sağlık haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Bitkilerin Mucizevi Gücüyle Evlerinizi Şifaya Dönüştürün: 5 Mayıs Dünya Bitki Günü Özel Haber

Bitkilerin Mucizevi Gücüyle Evlerinizi Şifaya Dönüştürün: 5 Mayıs Dünya Bitki Günü Özel

5 Mayıs Dünya Bitki Günü, doğanın bize sunduğu şifalı bitkileri keşfetmek ve onların mucizevi gücünden faydalanmak için mükemmel bir fırsat. Büyübitki'nin bu özel gün için sunduğu beş şifalı bitki önerisi ile evinizi bir şifa köşesine dönüştürebilir, hem bedeninize hem de ruhunuza iyi gelecek doğal bir atmosfer yaratabilirsiniz. 1. Aloe Vera: Evcil Kurtarıcınız Yanıklar, güneş yanığı, böcek ısırıkları ve hatta sedef hastalığı gibi cilt problemlerinin tedavisinde mucizevi bir etkiye sahip olan Aloe Vera, aynı zamanda cildi pürüzsüzleştirir ve nemlendirir. Hava kirliliğiyle mücadelede de oldukça etkili olduğu son yıllarda ortaya çıkan bu bitki, evinizin güneş ışığı alan bir köşesinde keyifle büyüyebilir. 2. Limon Balsamı: Sakinlik ve Şifa Kaynağı Anksiyete, uykusuzluk, yara iyileşmesi ve hazımsızlık gibi birçok sağlık sorununa karşı şifalı bir çözüm sunan Limon Balsamı, evde yetiştirilmesi oldukça kolay bir bitkidir. Hafif limon aromasıyla lezzetli bir baharat da olan bu güzellik, yaz aylarında açan beyaz çiçekleriyle evinize keyif katacaktır. 3. Yelken Çiçeği: Hava Temizleme Uzmanı Neredeyse hiç bakıma ihtiyaç duymadan büyüyen Yelken Çiçeği, NASA tarafından da havadaki zararlı kimyasalları azaltan bitkiler listesinde yer alıyor. Beyaz çiçekleriyle zarif bir görünüme sahip olan bu mucizevi çiçek, baş ağrısı ve sinüzit gibi ağrıları azaltmada da etkilidir. 4. Sarı Kantaron Çiçeği: Hızlı İyileşme ve Rahatlama İltihap önleyici etkisiyle yaraların hızlı iyileşmesini sağlayan Sarı Kantaron Çiçeği, antidepresan etkisiyle de ruh halinizi iyileştirir. Egzama ve varis gibi cilt problemlerinde de fayda sağlayan bu bitkiden elde edilen sarı kantaron yağı, acil durumlarda kurtarıcınız olabilir. 5. Adaçayı: Lezzet ve Şifa Bir Arada Rahatlatıcı aroması ve tıbbi faydalarıyla bilinen Adaçayı, ağız sağlığını iyileştirme, menopoz semptomlarını bastırma ve beyin fonksiyonlarını geliştirme gibi birçok özelliğe sahiptir. Sıcak havaları seven bu bitkiyi, rüzgârdan korunan ve güneş gören bir yere yerleştirmeniz yeterlidir. Böbrek dostu maydanoz, sakinleştirici etkisiyle papatya ve idrar söktürücü özelliğiyle dereotu da evinizde kolayca yetiştirebileceğiniz şifalı bitkiler arasındadır.

Çölyak Vakfı 1. Yılını Glutensiz Gala Yemeği ile Kutladı Haber

Çölyak Vakfı 1. Yılını Glutensiz Gala Yemeği ile Kutladı

Çölyak Vakfı, 1. kuruluş yıl dönümünü Ankara'da düzenlediği görkemli bir Glutensiz Gala Yemeği ile kutladı. Etkinlik, çölyak hastalığı hakkında farkındalığı artırmak, glutensiz beslenmeyi yaygınlaştırmak ve ihtiyacı olan çölyaklı ailelere destek olmak için önemli bir platform oluşturdu. Gecede vakfın kurucusu ve başkanı Doç. Dr. Elif Bal Beşikçi yaptığı konuşmada, bir yıl boyunca çölyakla mücadelede kaydedilen önemli adımları aktardı. Beşikçi, okullarda, üniversitelerde ve zincir marketlerde daha fazla glutensiz ürün ve menü seçeneği olması için bakanlıklar ve bürokratlarla yürütülen iş birliklerine değindi. Bu konudaki kararlılık ve istikrarın, çölyaklı ailelere büyük bir umut ve güç verdiğini vurguladı. Beşikçi, "Türkiye'de glutensiz beslenmeyi yaygınlaştırmak ve çölyak farkındalığını artırmak için omuz omuza çalışmaya devam edeceğiz" dedi. Etkinlikte bir konuşma yapan Dr. Schär Turkey Genel Müdürü Özgür Erdoğan ise, 100 yılı aşkın süredir çölyak hastaları ve farklı beslenme ihtiyaçları olan bireylerin hayatlarını kolaylaştırmak için çalıştıklarını dile getirdi. Erdoğan, glutensiz gıda sektörünün lideri olarak en temel hedeflerinin Schär ürünlerinin güvenilirliğini, lezzetini ve ulaşılabilirliğini sağlamak olduğunu vurguladı. İstanbul'da açılan yeni fabrikada sadece glutensiz ürünler üretilmesiyle çapraz bulaşma riskini ortadan kaldırdıklarını belirten Erdoğan, lezzetten de ödün vermediklerini söyledi. Erdoğan, "Glutenli ürünlerden ayırt edilemeyecek lezzette ürünlerimizle rakiplerimizden ayrışıyoruz. Yerli üretim sayesinde de ürünlerimizi çok daha fazla kişiye, uygun fiyatlı bir şekilde ulaştırabiliyoruz" dedi. Erdoğan, Türkiye'yi glutensiz gıda için bir üs haline getirmeyi ve sektörde lider ülkeler arasında yer almayı hedeflediklerini de sözlerine ekledi. Glutensiz Gala Yemeği, çölyak hastalarının ve glutensiz beslenenlerin bir araya gelerek dayanışma gösterdiği, keyifli vakit geçirdiği ve önemli mesajlar aldığı bir etkinlik oldu. Etkinlik, Türkiye'de glutensiz bir geleceğe adım adım ilerlendiğinin de güçlü bir göstergesi oldu.

Keten Tohumunun Muazzam Faydaları Haber

Keten Tohumunun Muazzam Faydaları

Keten tohumu, sağlığı destekleyici sayısız faydası ile son yıllarda popülerliği artan süper gıdalardan biri olarak ön plana çıkıyor. Bilimsel adıyla Linum usitatissimum olan keten bitkisinin küçük, kahverengi ya da altın rengi tohumları, içerdikleri zengin besin değerleri nedeniyle diyetisyenler ve sağlık profesyonelleri tarafından sıklıkla öneriliyor. Diyetisyen Rıdvan Arslan'ın belirttiği gibi, keten tohumu kalp hastalıklarından kansere kadar birçok sağlık sorununa karşı koruma sağlayabilir. İşte keten tohumunun sağlık üzerindeki etkilerine dair detaylı bir bakış: Kalp Sağlığı İçin Birebir Keten tohumları, özellikle alfa-linolenik asit (ALA) formunda bulunan omega-3 yağ asitleri sayesinde, kalp sağlığını destekler. ALA, kötü kolesterolü (LDL) düşürerek ve kan basıncını azaltarak kalp hastalıkları riskini önemli ölçüde azaltabilir. Aynı zamanda arterlerdeki iltihaplanmayı azaltarak genel kalp sağlığını iyileştiren bir rol oynar. Sindirim Sistemini Rahatlatır Keten tohumu, hem çözünür hem de çözünmez lifler açısından zengindir. Bu lifler, sindirim sistemini düzenleyerek kabızlığı önlemeye ve sağlıklı bağırsak hareketlerini teşvik etmeye yardımcı olur. Düzenli tüketim, bağırsak sağlığını destekleyerek sindirim sürecini kolaylaştırır ve bağırsak hastalıkları riskini düşürür. Kilo Yönetimine Katkı Sağlar Keten tohumunun yüksek lif içeriği, daha uzun süre tokluk hissi verir ve bu da aşırı yeme isteğini azaltır. Sağlıklı yağlar açısından zengin olması nedeniyle metabolizmayı destekler ve sağlıklı kilo yönetimine yardımcı olur. Kanseri Önleyici Etkiler Keten tohumu, özellikle meme ve prostat kanseri olmak üzere bazı kanser türlerine karşı koruyucu etkiler gösterebilir. İçerdiği lignanlar, antioksidan özellikler göstererek serbest radikallerle savaşır ve hücre hasarını önler. Bu özellikleriyle kanser hücrelerinin büyümesini engelleyebilir ve tümör oluşum riskini azaltabilir. Kan Şekeri Düzenleyici Keten tohumu, kan şekeri seviyelerinin dengelenmesine yardımcı olur, bu da özellikle diyabet hastaları için önemlidir. Yavaş sindirilen karbonhidratlar sayesinde kan şekerinde ani yükselmelerin önüne geçer ve insülin direncini azaltabilir. Cilt ve Saç Sağlığına Faydaları Keten tohumunun sağlıklı yağ asitleri, cilt ve saç sağlığını destekler. Cildin daha nemli kalmasını sağlayarak kuruluğu önler ve saçların daha parlak ve güçlü olmasına katkıda bulunur. Anti-İnflamatuar Özellikler Omega-3 yağ asitleri aynı zamanda güçlü anti-inflamatuar özelliklere sahiptir. Bu özellikler, iltihapla mücadele ederek artrit ve inflamatuar bağırsak hastalıkları gibi iltihaplı durumların şiddetini azaltabilir. Kolesterol Yönetimi Keten tohumu, kandaki kötü kolesterol düzeylerini düşürmeye yardımcı olan bir diğer süper gıdadır. Düzenli tüketimi, kalp sağlığını korumak için kolesterol seviyelerini dengede tutmaya yardımcı olur. Keten tohumunun bu çarpıcı sağlık faydaları, onu herkesin diyetine dahil etmesi gereken bir besin haline getiriyor. Ancak herhangi bir sağlık durumunda veya mevcut tedaviye keten tohumu eklenmeden önce bir sağlık profesyoneli ile konuşmak önemlidir.

Gıda Takviyeleri Fazla Alındığında Ne Tür Tehlikeler Var? Ne Kadar Alınmalı? Haber

Gıda Takviyeleri Fazla Alındığında Ne Tür Tehlikeler Var? Ne Kadar Alınmalı?

Gıda takviyeleri son yıllarda oldukça popüler hale geldi. Peki, bu takviyeler gerçekten faydalı mı? Fazla alındığında ne gibi riskler oluşturabilir? Bu yazıda, uzmanların da sıkça dile getirdiği gıda takviyelerinin faydalarını ve fazla alımının tehlikelerini inceleyeceğiz. Gıda Takviyeleri Nedir? Gıda takviyeleri, vitaminler, mineraller, bitkisel ürünler veya amino asitler gibi besin öğelerini içeren tabletler, kapsüller, tozlar veya sıvı halinde satılan ürünlerdir. Bu ürünler, besinlerden yeterince alamadığımız veya eksiklik yaşadığımız besin öğelerini takviye etmek için kullanılır. Gıda Takviyelerinin Faydaları: Besin eksikliklerini gidermeye yardımcı olabilir. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Hastalık riskini azaltır. Enerji seviyesini yükseltir. Cilt ve saç sağlığını iyileştirebilir. Kemik ve kas sağlığını korumaya yardımcı olur. Gıda Takviyelerinin Fazla Alımının Tehlikeleri: Gıda takviyeleri, ilaç statüsünde olmadığından ve yeterince denetlenmediğinden, aşırı alındığında ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. En fazla riskli takviyelerden bazıları şunlardır: Magnezyum: Kas ve Sinir Sistemi İçin Hayati Magnezyum, kas ve sinir fonksiyonlarının yanı sıra kan şekeri ve kan basıncı düzenlenmesinde kritik rol oynar. Yetişkin bir bireyin günlük 310 ila 420 miligram magnezyum alması önerilirken, bu miktarın aşılması durumunda uyku hali, refleks kaybı ve hatta felç gibi ciddi sağlık problemleri ortaya çıkabilir. Özellikle böbrek yetmezliği olan bireylerin magnezyum takviyesi kullanırken daha dikkatli olmaları gerekiyor. C Vitamini: Bağışıklık Sistemi Dostu C vitamini, bağışıklık sistemini güçlendirmesi ve demir emilimini desteklemesiyle bilinir. Günlük önerilen doz 75-90 miligram olup, 2,000 miligram ve üzeri alımlar nadiren zehirlenmeye yol açabilir. Yüksek dozda C vitamini alımı, bazı kişilerde böbrek taşlarına ve mide rahatsızlıklarına neden olabilir. Ayrıca, bazı kronik hastalığı olan bireylerin yüksek dozda C vitamini almaktan kaçınmaları önerilir. D Vitamini: Güneş Işığından Gelen Sağlık D vitamini, güçlü kemiklerin yanı sıra kas ve bağışıklık sistemi sağlığı için de önemlidir. Günde 15 mikrogram alınması yeterli olup, 100 mikrogramın üzerindeki alımlar sağlık sorunlarına neden olabilir. Fazla D vitamini alımı, kan kalsiyum seviyelerini yükselterek zehirlenme belirtilerine ve kalsiyum birikimine yol açabilir. Bu durum uzun vadede böbrek taşları ve kalsifikasyona sebep olabilir. Balık Yağı: Omega-3 Kaynağı Balık yağı, omega-3 yağ asitleri bakımından zengin bir kaynaktır ve kalp-damar sağlığını destekler. Günlük 2 gram balık yağı alımı genellikle güvenli kabul edilirken, bu miktarın aşılması çeşitli sağlık problemlerine yol açabilir. Balık yağı takviyelerinin bir diğer riski ise ağır metal kontaminasyonudur. Cıva, kurşun ve kadmiyum gibi ağır metaller, özellikle kirli sularda yaşayan balıklardan elde edilen yağlarda bulunabilir.

Süt Diş Sağlığı İçin Neden Önemlidir? Haber

Süt Diş Sağlığı İçin Neden Önemlidir?

Çocuk Diş Hekimi Dr. Öğr. Üyesi Şebnem N. Koçan, sütün diş sağlığı için önemini anlatan açıklamalarda bulundu. Koçan, sütün sadece besleyici bir gıda olmanın ötesinde, diş sağlığı için de kritik bir rol oynadığını vurguladı. Süt, Dişlerin Güçlenmesine Katkıda Bulunuyor: Süt, dişler için gerekli olan kalsiyum ve fosfor gibi mineraller açısından oldukça zengindir. Bu mineraller diş minesinin oluşumunda ve güçlenmesinde önemli rol oynar. Sağlam bir diş minesi, dişlerin çürüğe karşı direncini artırır ve ağız hijyeninin sağlanmasına yardımcı olur. Süt Proteinleri Çürüğe Karşı Koruma Sağlıyor: Süt proteinleri, diş çürüklerinin önlenmesinde de önemli bir rol oynar. Bu proteinler, dişlerin üzerinde koruyucu bir tabaka oluşturarak asitlerin diş minesine zarar vermesini engeller. Aynı zamanda, asitlerin neden olduğu tahribatı onarmaya yardımcı olur. Süt, Doğal Bir Asit Dengeleyicidir: Süt, bazik bir yapıya sahiptir ve ağızdaki asit dengesini düzenlemeye yardımcı olur. Ağızda asit seviyesinin yükselmesi, diş minesinin aşınmasına ve çürümeye yol açabilir. Süt tüketimi, bu asit seviyesini kontrol altında tutarak dişlerin korunmasına katkıda bulunur. Süt Şekeri Çürük Riskini Düşürür: Süt şekeri olarak bilinen laktoz, diğer şeker türlerine kıyasla diş çürümesine neden olma riski daha düşüktür. Laktoz, ağızda bulunan yararlı bakteriler tarafından parçalanarak dişleri korumaya yardımcı olan organik asitlere dönüştürülür. Süt Tüketimi ve Dikkat Edilmesi Gerekenler: Süt, hem diş hem de vücut sağlığı için gerekli bir besindir. Büyüme ve gelişme çağındaki çocuklarda kemik gelişimini destekler ve vitamin ve mineraller açısından zengindir. Dişlerin çürüğe karşı direnç kazanmasına yardımcı olur. Ancak uzun süre dişlerin üzerinde kalırsa yine de çürüğe neden olabilir. Bu nedenle gece beslenmesi yapan bebekler dahil süt tüketiminden sonra dişlerin temizlenmesi gereklidir. Çocuklarda Süt İçme Alışkanlığı Nasıl Kazandırılır? Dr. Öğr. Üyesi Şebnem N. Koçan, çocuklarda süt içme alışkanlığı kazandırılması konusuna da değindi. Koçan, bu konuda şu önerilerde bulundu: İlk 6 aylık dönemde bebek sadece anne sütüyle beslenir. Anne sütü bebeğin büyüme ve gelişmesi için gerekli olan bütün gıdaları içerir. 6 aydan sonraki dönemde sadece anne sütü bebek için yeterli gelmez ve ek gıdaya geçilmesi gerekir. Bu dönemde yavaş yavaş inek sütü tüketilmeye başlanır. Bazı çocuklarda süt alerjisi olabiliyor. Alerjisi olan çocuklarda süt tüketimi açısından ısrarcı olunmamalıdır. Süt içme alışkanlığı kazandırmak için sütün içine şeker, bal gibi gıdaların eklenmesi önerilmez. Şeker, bal ilave edilen sütler çürük oluşumuna neden olabilir. Dişler için ne kadar yararlı olsa da dişlerin üzerinde uzun süre süt kalması çürüğe neden olabilir. Bu nedenle süt tüketiminden sonra dişlerin fırçalanması gerektiği unutulmamalıdır. Diş Mineleri ve Çürük Karşıtı Direnç: Diş minesinin mineral içeriğinin çürüğe karşı dirençte önemli olduğunu da ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Şebnem N. Koçan, özellikle yeni sürmüş daimi dişler ve süt dişlerinin mine yapısının çürüğe daha dirençsiz olduğunu belirtti. Zamanla diş minesinde mineral birikimi olur ve direnç artar. Süt proteinleri minerallerin dişin yapısına daha kolay geçmesi için aracılık eder ve minenin mineral yapısının güçlenmesi için yardımcı olur.

Rektum Kanserinde Yeni Tedavi Yöntemleri Haber

Rektum Kanserinde Yeni Tedavi Yöntemleri

Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi'nde düzenlenen "Gastrointestinal Kanserin Tedavisindeki Gelişmeler" sempozyumu, rektum kanseri hastaları için umut verici gelişmeleri masaya yatırdı. 20 ülkeden 200'den fazla hekimin katıldığı sempozyumda, rektum kanserinin teşhis ve tedavisindeki son yenilikler ve teknolojik gelişmeler ele alındı. Erken Teşhis Hayati Önem Taşıyor Sempozyumda konuşan Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Erman Aytaç, rektum kanserinin en sık nedeni olan poliplerin belirli bir zaman aralığında kanserleşebildiğini ve bu aşamada herhangi bir belirti olmayabileceğini vurguladı. Bu nedenle, 45 yaşından itibaren herkesin, risk faktörü olmasa bile kolonoskopi yaptırması gerektiğini söyledi. Genetik risk faktörleri bulunan kişilerde ise tarama yaşının 15'e kadar düşebileceğini belirtti. Prof. Dr. Aytaç, günümüzde neredeyse tüm kolon poliplerinin kolonoskopik olarak çıkarılabildiğini de ekledi. Tam Şifa Mümkün! Erken teşhis ve tedavi ile rektum kanserinde tam şifa sağlanabileceğini belirten Prof. Dr. Aytaç, hastalığın uzak organlara sıçramamış olması durumunda ilk seçenek olarak cerrahi tedavinin tercih edildiğini ifade etti. Metastaz yapmayan hastalarda kemoterapi veya ilaç tedavisi de uygulanabilmektedir. Metastaz varlığında ise tıkanıklık, kanama veya perforasyon gibi durumlarda kemoterapi ilk tedavi seçeneği olmaktadır. Prof. Dr. Aytaç, rektum kanserinin tedavisinde son yıllarda önemli gelişmeler yaşandığını da sözlerine ekledi. Eskiden ileri evrede tespit edildiği için ameliyat olamaz denilen uzak metastazlı hastalarda yeni ilaç protokolleri ile tümör küçültülerek ameliyat edilebilir hale getirilebilmektedir. Minimal İnvazif Cerrahi ile Daha Hızlı İyileşme Cerrahi yöntemde son yıllarda robotik ve laparoskopik cerrahi gibi minimal invazif yöntemlerin kullanıldığını vurgulayan Prof. Dr. Aytaç, her iki yöntemin de açık cerrahiye göre daha hızlı iyileşme, daha az ağrı ve daha hızlı normal hayata dönüş gibi avantajlar sunduğunu söyledi. Robotik cerrahinin ise sunduğu iyi görüş ve manevra becerisi ile cerrah için daha konforlu ve başarı şansı yüksek bir ortam sağladığını belirtti. Ameliyatsız Tedavi Seçenekleri Tartışılıyor Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Leyla Özer ise son yıllarda kanser tedavisinde çığır açan gelişmeler sayesinde rektum kanserinin daha iyi kontrol altına alınabildiğini vurguladı. Radyoterapi ve kemoterapinin birlikte ve daha uzun süre kullanımı ile tümörün hastaların bir kısmında tamamen kaybolabildiğini belirten Prof. Dr. Özer, bu oranın %20-25 civarında olduğunu söyledi. Radyoterapi ve kemoterapi sonrası tümörün kolonoskopi, MR ve PET ile tamamen kaybolduğu gösterildiği takdirde bu hastalarda ameliyatsız tedavi seçeneği tartışılabilir. Ancak Prof. Dr. Özer, bu bilginin rektum kanserinin artık tamamen ameliyatsız tedavi edilebildiğine dair bir genelleme yapmak için yanlış bir mesaj olacağı konusunda uyardı. Ameliyatsız tedavi seçeneğinin, özellikle rektumu korumanın mümkün olmadığı, ameliyat sonrası kalıcı stoma açılma ihtimali olan hastalarda radyoterapi ve kemoterapi sonrası tümörün tamamen kaybolduğu durumlarda tartışılabileceğini belirtti.

Dr. Öykü Çelen ile Türkiye'de Bir İlk: Emerald Lazer Tedavisi Haber

Dr. Öykü Çelen ile Türkiye'de Bir İlk: Emerald Lazer Tedavisi

Türkiye estetik ve zayıflama teknolojileri alanında, Dr. Öykü Çelen öncülüğünde gerçekleştirilen yenilikçi bir uygulama dikkatleri çekiyor. Dr. Çelen, kendi kliniğinde Türkiye’de ilk kez uygulanan Emerald Lazer tedavisini başarıyla gerçekleştirerek, estetik tıp dünyasında önemli bir yeniliğe imza atmıştır. Bu cihaz, invaziv olmayan (cerrahi müdahale gerektirmeyen) yöntemlerle vücut şekillendirme ve zayıflama alanında son teknoloji ürünü olarak tanımlanmaktadır. Monaco AWMC Kongresi ve Emerald Lazer'in Yankıları Geçtiğimiz haftalarda Monaco'da düzenlenen AWMC Kongresi, dünya genelinden estetik ve zayıflama uzmanlarını bir araya getirdi. Dr. Çelen, bu kongrede "Yenilikçi Zayıflama Cihazları ve Tedavi Yaklaşımları" başlıklı bir sunum yaparak, Emerald Lazer gibi son teknoloji cihazların kullanımı üzerine deneyimlerini paylaştı. Ayrıca, kongrede Erchonia'nın Türkiye distribütörü olan CLN Medical, Emerald Lazer’i Türk hekimlerine tanıttı ve cihaz hakkında uygulamalı bilgiler verdi. Erchonia, 22 farklı FDA onayına sahip olmasıyla dikkat çeken bir marka. CLN Medical, bu kongre aracılığıyla, Emerald Lazer'in düşük seviyeli lazer teknolojisini kullanmanın avantajlarını ve bu tedaviyle elde edilen sonuçları, katılımcı doktorlara aktardı. Prof. Dr. Bob Khanna'nın da katılımıyla düzenlenen etkinlik, tedavinin pratik uygulamalarına ve elde edilen sonuçlara dair kapsamlı bir içerik sundu. Emerald Lazer: Teknoloji ve İşlevsellik Emerald Lazer, invaziv olmayan bir vücut şekillendirme cihazı olarak, özellikle yağ hücrelerini azaltma ve vücut konturlarını iyileştirme konusunda çığır açan bir teknolojidir. Lazer teknolojisi, belirli dalga boylarını kullanarak, yağ hücrelerinin küçülmesini ve bu yağların vücut tarafından doğal yollarla atılmasını teşvik eder. Bu yöntem, hastalar için ağrısız ve iz bırakmayan bir tedavi alternatifi sunar. Dr. Çelen’in Vizyonu ve Tedaviye Katkısı Dr. Öykü Çelen’in kliniğinde uygulanan bu teknoloji, Türkiye’de estetik tedaviler alanında yeni bir dönemi başlatmıştır. Dr. Çelen, teknolojiyi kliniğine getirerek, hem tedavi yöntemlerini güncel tutmayı hem de hastalarına daha etkili ve güvenilir çözümler sunmayı amaçlıyor. Dr. Çelen ve ekibi, bu yeni teknolojiyi benimseyerek, hasta memnuniyetini ve tedavi başarısını maksimize etmeye odaklanmış durumda. Emerald Lazer'in Türkiye'deki tanıtımı ve kullanımı, hem estetik tıp alanında hem de genel sağlık ve zayıflama sektörlerinde yeni bir sayfa açmıştır. Dr. Çelen’in bu başarısı, ulusal düzeyde olduğu kadar uluslararası platformlarda da Türk tıp sektörünün inovatif ve lider yüzünü göstermektedir. Bu yenilikçi teknoloji sayesinde, vücut şekillendirme ve zayıflama tedavileri daha etkili, güvenli ve erişilebilir hale gelmiştir, böylece hastaların yaşam kalitesi üzerinde olumlu etkiler yaratmaktadır.

Baharın Gelişiyle Metabolizmanızı Canlandıracak Beslenme Rehberi Haber

Baharın Gelişiyle Metabolizmanızı Canlandıracak Beslenme Rehberi

Doğa çiçeklerini açarken, biz de baharın enerjisini hissetmeye başlıyoruz. Bu mevsim geçişi, sadece doğada değil, vücudumuzda da değişimlere yol açıyor. Vücudumuzu ve bağışıklık sistemimizi bahar moduna almak için bu değişimlere ayak uydurmak önemli. Uzman Diyetisyen Nilay Keçeci Arpacı, bu konuda bize yardımcı olacak beslenme önerilerini sıralıyor. Metabolizmanızı Hızlandırın, Bahar Enerjisini Yakalayın Mevsim geçişlerinde metabolizmanın yavaşlayabileceğini belirten Arpacı, bu dönemde metabolizmayı hızlandırmak için bazı besinlerden uzak durmamızı öneriyor. Rafine şeker, laktoz, pirinç, makarna, işlenmiş etler, kızarmış sebzeler, dondurulmuş gıdalar, aşırı kafein, şerbetli tatlılar ve tuzlu atıştırmalıklar bu besinler arasında yer alıyor. Bol Su Tüketin, Vücudunuzu Susuz Bırakmayın Su, metabolizmanın en önemli besinlerinden biridir. Yeterli su tüketimi, metabolizmanın hızlı çalışmasını sağlar. Özellikle bahar aylarında sıvı ihtiyacının arttığını belirten Arpacı, salatalık gibi su içeriği yüksek besinleri tercih etmemizi öneriyor. Tuz tüketimini de kontrol altında tutmak önemli. Tuz kullanacaksak da iyotlu tuz tercih etmeliyiz. Dengeli ve Yeterli Beslenin Katı ve tek tip beslenme içerikli diyetlerden uzak durmak metabolizma için oldukça önemli. Yeterli ve dengeli beslenmediğimizde metabolizmamız yavaşlar. Bu nedenle her besin grubundan yeterli miktarda tüketmeye özen göstermeliyiz. DOYMAK İÇİN DEĞİL, SAĞLIK İÇİN YİYİN! Havaların ısınmasıyla birlikte daha fazla hareket edip daha fazla enerji harcayacağız. Bu da daha sık acıkma ve daha çok yeme isteği yaratabilir. Uzman Diyetisyen Nilay Keçeci Arpacı, bu durumda "Ne bulursam yerim yeter ki karnım doysun" düşüncesinden uzak durmamızı ve enerji verirken aynı zamanda sağlığımıza da katkıda bulunacak besinleri tercih etmemizi öneriyor. Yumurta ve yulaf gibi besinler, uzun süre tokluk sağlayarak ani açlık krizlerini önler. Yemek Farkındalığı Oluşturun Arpacı, yeme farkındalığı oluşturmanın da oldukça önemli olduğunu belirtiyor. Yavaş, dikkatli ve seçici beslenme tarzını benimsemeli, küçük lokmalarla yemeli ve yemeklerin tadını, aromasını hissetmeye çalışmalıyız. Yemeklerimizi yerken dikkatimiz dağılmadan, sadece yemeğe odaklanmalıyız. Bol Sıvı Tüketin ve Düzenli Uyuyun Yeterli su tüketimi ve düzenli uyku da metabolizma ve bağışıklık sistemi için oldukça önemli. Arpacı, ortalama 2 litre su tüketilmesi gerektiğini ve uyku düzenine de dikkat edilmesi gerektiğini vurguluyor. Baharın Tadını Sağlıklı Beslenerek Çıkarın Uzman Diyetisyen Nilay Keçeci Arpacı'nın önerileriyle baharın enerjisini ve tazeliğini hissedebilir, metabolizmanızı hızlandırabilir ve bağışıklık sisteminizi güçlendirebilirsiniz. Unutmayın, sağlıklı beslenme sadece bahar aylarında değil, yıl boyunca önemlidir. Bu önerilere ek olarak: Bol bol sebze ve meyve tüketin.Taze sıkılmış meyve ve sebze suları içebilirsiniz.Yemeklerinizi evde kendiniz hazırlayın.Düzenli egzersiz yapmayı ihmal etmeyin.Stresi kontrol altında tutun.

Ruh Sağlığı İzinleri: Modern Dünyada Bir Gereklilik Haber

Ruh Sağlığı İzinleri: Modern Dünyada Bir Gereklilik

Son yıllarda çalışanların yıllık izinlerini "ruh sağlığı izni" olarak kullanma eğiliminin artması, modern dünyanın getirdiği stres ve tükenmişliğin bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, bu konudaki görüşlerini ve ruh sağlığı izinlerinin önemini şu şekilde açıklıyor: Artan Ruh Sağlığı İzinleri: Uluslararası analizlere göre son yıllarda çalışanların büyük çoğunluğunun yıllık izinlerini “ruh sağlığı izni” olarak kullandığına yönelik veriler mevcut. 2017'den 2023'e kadar ruh sağlığı ile ilgili izinlerin yüzde 300 oranında arttığı belirtiliyor. Bu durum, modern dünyadaki stres ve tükenmişliğin arttığını ve bunun da ruh sağlığını doğrudan etkilediğini gösteriyor. Covid-19 ve Diğer Etkenler: Covid-19 pandemisi, devam eden uluslararası çatışmalar, savaşlar, toplumsal huzursuzluk, kutuplaşmalar, istikrarsız ekonomi ve iklim krizi gibi çalkantılı olaylar, çalışanların ruh sağlığını olumsuz etkileyen önemli faktörler. Bu durum, üreten ve çalışan insanların yıllık izinlerini kullanma motivasyonlarını da değiştiriyor. Ruh Sağlığı İzinlerinin Önemi: Eskiden sadece fiziksel hastalıklar için izin alınırken şimdilerde insanların tükenmiş bir halde kendilerini işe gitmek için zorladıklarını ve özellikle ülkemizde ruhsal sağlıkları için adım atmadıklarını görüyoruz. Mutsuz bir çalışan, saatlerce ofiste otursa bile üretken olamaz, yaratıcılığı körelir ve yapılan işlerde hata oranı artar. Tükenmişlik sendromu zaman zaman herkesin yaşayacağı bir süreçtir. Bu dönemlerde kurumların çalışan psikolojisini önemsemesi ve gereken adımları atması gerekir. Kuşaklararası Farklılıklar: Kuşaklararası farklılıklar çalışma hayatında da ön plana çıkıyor. X kuşağı (1965-1979) iş yaşamında sadık, uzun yıllar aynı şirkette çalışabilen ve iyi kariyer hedefinde olan bireyler olarak karşımıza çıkarken, Y kuşağı (1980-1999) ise dünyada etki yaratmak isteyen, iş ve özel hayat dengesini kurmayı amaçlayan ve X kuşağının aksine hayatı yaşayabilmek için çalışmayı amaçlayan bir kuşak olarak tanımlanıyor. Y Kuşağı Uzun Çalışma Saatlerini Sevmiyor: Bu nedenle mesai saatleri sonrası devam eden rutin ve uzun çalışma saatleri, hafta sonu ek çalışmaların Y Kuşağı üyelerinin işten uzaklaşmasına neden oluyor. Y kuşağı aile ve özel hayat dengesini kurmaya çalışıyor. Ancak bir yandan özellikle kadınların iş hayatındaki yerinin artması, ancak ev içi iş yükünü aile üyeleri ile paylaşmamaları tükenmişlik düzeylerini arttırıyor. Kadın Çalışanlar Daha Fazla Risk Altında: Yapılan çalışmaların X kuşağının, Y kuşağı çalışanlarına göre psikolojik olarak daha dayanıklı olduğunu ortaya koyuyor. X kuşağı çok çalışarak başarıya ulaşabileceklerine dair inançlarıyla işlerine bağlılık gösterirken, Y kuşağı ise teknolojik imkanların daha gelişmiş olduğu bir ortamda büyümelerine rağmen, küreselleşen dünyada rekabet etme zorunluluğuyla karşı karşıya ve bu nedenle psikolojik dayanıklılık açısından dezavantajlı durumda. Ruh Sağlığı İzinleri Yaygınlaştırılmalı: Kadın çalışanların hem iş yerinde hem evde çalışmalarının ruh sağlığını olumsuz etkilediğini vurgulayan Uzman Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, bu çerçevede aile içi dinamiklerin düzenlenmesi ve ev ortamında tüm fertlerin eşit sorumluluk almaları gerektiğini belirtiyor. Yıllık izinlerin artık sadece evlilik, ölüm, fiziksel hastalık gibi konularda olmaması gerektiğini savunan Demir, çalışanların açık bir şekilde tükenmiş hissettiklerini ya da farklı bir ruhsal dönemden geçtiğini ifade edebilmeli ve gerektiğinde kendilerini şarj edebilmeleri için ruh sağlığı izni alabilmeleri gerektiğini vurguluyor.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.